Destekleyici Tedaviler

Tüm dünya genelinde destekleyici tedaviler geçerliliğini korumaktadır. Tedavi sürecinde ve arzu edilen sonuçların gözlemlenmesinde destekleyici tedavilerin farkı görüldükçe araştırmalar ve geliştirmeler bu alanda da öne çıkmaktadır. Adına tedavi dediğimiz uygulama, bir hastalığın iyileştirilebilmesi için tercih edilen yoludur. Tedavi seçenekleri bazen tek bazen de çok yönlü olabilir. Günümüzde gelinen nokta itibari ile en iyi tedavi yöntemi kişiye özel seçilen ve uygulanan yöntemler olmuştur.

Destekleyici Tedavilere İki Açıdan Bakılabilir;

1. Farklı ülkelerde, farklı yüzyıllar içerisinde insanlar tarafından geliştirilmiş olan yöntemler. Bunlar; Akapuntur, yoga, reiki, meditaston, ruhsal terapiler, masaj tedavisi, psikoterapi ve benzeri birçok yöntem olarak düşünülebilir.

2. Diğer destekleyici tedaviler ve en önemlisi doğanın insanlara armağanı olan bitki, çiçek ve bitki köklerinden oluşan yöntemlerdir. Yani bugün itibari ile adına bitkisel tedavi, fitoterapi dediğimiz yöntemdir.

İnsanlığın tarihi kadar eski olan bitkisel yöntem, tarih içerisinde birçok hastalığın tedavisinde çözüm odaklı kullanılmış ve modern kimyanın gelişmesi ile halen günümüzde de kullanılan birçok medikal ilacın keşfine kapı açmıştır.

Bilinmesi gereken bir gerçekte şudur; Bugün adına ilaç dediğimiz her şey bitki, çiçek ve köklerden kaynak alınarak, kimyasal yapısı kopyalanarak sentetiği üretilmiştir.

Örneğin halen kemoterapi ilacı olarak kullanılan bazı ilaçlar porsuk ağacından, bazıları zehirli bitki olarak adlandırılan gruplardan temel alınmaktadır. Haşhaştan morfin, söğüt ağacı kabuğundan Aspirin, küf ve mantardan penisilin icat edilmiştir.

Halen bütün dünya kanserin çözümünü doğada aramaktadır. Acaba bir bitkinin kökünde mi yoksa köpek balığının kıkırdağında mı? Madem çözümsüzlüklerin çözümünü doğada arıyoruz, hatta bugüne kadar bulduklarımızı da doğadan bulduk, o zaman neden bitkisel yöntemler bir yandan göz ardı ediliyor diye de düşünmek lazım.

Kanser dahil tüm hastalıkların oluşum nedenlerini iyi anlayabilmek ve tedavilerini de bu nedenlerin üzerine kurabilmek gerekir.

Örneğin; kanser, bulaşıcı değil mikrobik yada virütik değil , o zaman neden ve nasıl oluşuyor? Son yüzyılda neden kanserde artış izlenmekte ? Demek ki tetikleyen bir takım nedenler var. İlk yapılacak iş kanseri tetikleyen nedenlerin masaya yatırılıp ortadan kaldırarak kanser oluşumunu engellemeye çalışmak olmalıdır.

Kanser Oluşumunda Gerçek Faktör Bağışıklık Sistemi

Genetik faktörlerin dışında bir insanda kanser gelişebilmesi için mevcut bağışıklık sisteminin artık engelleyici rolünü kaybetmiş olması gerekiyor. Çünkü her insanda hergün mikro düzeyde birçok virüs, mikrop gelişebildiği gibi kanser hücresi de doğabiliyor. Fakat bu çok mikro boyutlarda olduğu için bağışıklık sistemimiz tarafından bertaraf ediliyor. Kanserin tıbbi anlatımı doğal işleyiş kabiliyetini yitirmiş, kontrol dışı kalmış hücre büyümesi olarak ifade ediliyor.

Yani insan bedeni programlar dizilimi içerisinde işler. Bir yerlerde bir program bozukluğu kanserin ilk temellerini atabilir.

Bu programlarda meydana gelen hasarlar ile mücadele eden sistem de bağışıklık sistemi olarak düşünülebilir. Buradan anlaşılabileceği üzere bir insanda kanser hastalığı tespit edilmiş ise açıkça bağışıklık sistemi zafiyeti ve sorunu var demektir. O halde kanser hastalarına ne tür tedavi yöntemi uygulanırsa uygulansın, bağışıklık sistemi çökertilmemeli, aksine bağışıklık sistemininin yükseltilebilmesi için özellikle uygun yöntemler üzerinde durulmalıdır. Kanser yükü, medikal ilaçlar , cerrahi yük birde psikolojik yükten sonra kanser hastalarına mutlak bitkisel ve destekleyici yöntemler tavsiyesi uzmanlarca yapılmalıdır.

Bazı özel bitkilerde ve bu bitkilerin konsantre formlarında yüksek oranda fayda sağlama, tedavi , iyileşme sürecini hızlandırma hatta neredeyse tedavi etmeye varan özellikleri vardır. Kişiye özel hazırlanmış iyi bir bitkisel kombinasyon konsantre yani ekstrak formunda düzenlenmiş ise üç önemli noktada kendini gösterebilir. Detoks, kanser hücrelerinin üremesinin engelleyebilmesi ve bağışıklık sistemini koruyabilmesi ve yükseltilebilmesidir. Kemoterapik ilaçlar kanserli hücrelerin bloke edilebilmesi , yok edilebilmesi yada bulunduğu noktadan başka bir noktaya metastaz geliştirmemesi adına uygulanan bir yöntemdir. Doğruluğu ne olursa olsun bir uygulamanın zarar verici boyutları da tartışılmalıdır.

Kemoterapik ilaçlar kanser hücrelerini öldürme özelliğini sağlam hücrelerde de ortaya koymaktadır. Henüz zeki bir kemoterapi ilacı keşfedilmedi. Yani sağlam hücre ve dokulara hasar vermeden yalnızca kanserli hücreleri öldüren bir kemoterapi ilacı keşfedilmiş olsaydı zaten kanser hastalığının da sonu gelmiş olacaktı. Bugün itibari ile kanser hastalarının ne tür tedavi görürse görsün yada görmesin mutlaka iyi bir uzmandan bitkisel destek almasında fayda vardır. Ancak bitkisel ürün kullanmak yada bitki özleri kombinasyonları oluşturmakta kolaymış gibi düşünülmemeli. Çarşı pazar gibi ortamlarda her kanser türüne bir bitkisel set hazırlayanlardan ve bilinçsiz tavsiyeler ile kullanılan bitki ve vitaminlerden sakınılmalıdır.

Destekleyici tedaviler alanında bitki özleri öne çıkan en önemli faktördür. Ancak tedavi konusuna bir bütün olarak bakmak ve özellikle kanser hastalarına ve yakınlarına doğru bilgilendirmeler noktasında yardımcı olmak gerekmektedir.

Destekleyici tedavilerde en gerekli faktör bitkisel kombinasyonlardır. Ancak hissedilir derecede etki görülebilmesi için bitkilerin sıradan formlarından değil özel olarak ekstre edilmiş formlardan kullanmak gerekir. Kanser üzerine yapılan araştırmalarda ekstreler üzerine yapılmaktadır. Tüm dünyada kabul gören en etkili bitkiseller, sıvı ekstraklar olarak kabul görmüştür.

Tamamlayıcı ve Alternatif Tedavi

Tamamlayıcı ve Alternatif Tedavi, henüz klasik tıbba dahil edilmemiş sağlık bakım sistemleri, ürünleri ve uygulamalarıdır. Bununla beraber T.A.T kullanımı hem toplumda, hem de kanser hastaları arasında yaygınlaşmaktadır.

Birçok kanserli hasta ve yakınları, klasik tedavilerle birlikte tedaviye destek olma, kanserin tekrarlamasını önleme hatta klasik tedavi yöntemleri yerine kullanma hatta ne yazık ki önemli bir oranda da son bir çare olarak T.A.T kullanmaktadır. Amerikan Kanser Birliği (American Cancer Society) ve Ulusal Kanser Enstitüsü (National Cancer Institute) tamamlayıcı tedavileri modern tıp ile birlikte kullanılan tedavileri tamamlayıcı yaklaşımlar olarak, alternatif tedavileri ise hastalığın geleneksel tedavisinin yerine kullanılan uygulamalar şeklinde tanımlamaktadır. T.A.T kullanımı son yıllarda birçok ülkede düzenli olarak artmıştır.

Bu oranlar Amerika’da %42, Avustralya’ da %48, Fransa’da %49 dur. Kanser hastaları arasında Türkiye’de bu konuda yapılan çeşitli araştırmalarda ise %80 ile %36 arasında bölgelere göre değişebilen oranlar bulunmuştur.

Yapılan araştırma sonuçları özetlenirse hastalar kemoterapi ve radyoterapi uygulamalarının normal hücrelere zarar verdiğini, bağışıklık sistemini zayıflattığını ve böylece iyileşmeyi baskıladığını ifade etmişler ve bu nedenle T.A.T kullandıklarını belirtmişler, doğal tedavilerin ise bu zararları telafi ettiğini, kendilerini T.A.T kullanımı ile daha iyi hissettiklerini beyan etmişlerdir.

Yapılan son bilimsel araştırmalar ile artık belirgin olarak bitkisel tedavilerin kanser hücrelerinin üremesine ve kanser damarlanmasına engel olduğu, bağışıklık sistemini tartışmasız güçlendirdiği ve içeriklerindeki çeşit ve yüksek dozlu antioksidanlar ile hücrelerde biriken ve onlara zarar veren serbest oksijen radikallerini nötralize ederek vücuttan uzaklaştırdıkları anlaşılmıştır. Kanser tedavisinde en doğru olan, kanserle savaşmakta olan organizmaya ihtiyacı olan maddeleri vermektir. Bitkisel antikanserojenler, rakipsiz olarak bu boşluğu doldurmaktadırlar. Sonuçlar ise bu konuda yapılan bilimsel araştırmalar ile teyid edilmiştir.

Detoks

İnsan bedeni doğal işleyiş süreci itibari ile detoks yapar daha doğrusu yapmak zorundadır. İnsanın tuvalet alışkanlıkları-terlemesi-uyuması birer detoks yöntemidir ve bu detoks yöntemleri düzgün periotlar olarak uygulanmak durumundadır. İnsanlar yaşam standartları sebebi ile farkında olmadan vücudumuzun bu olmazsa olmaz özelliğini hem göz ardı ediyor hem de bir çok basit yöntemler ile yapılabilecek iken ihmal ediyor. Arabamızın 10.000’lik bakım süreci geldiğinde gösterdiğimiz hassasiyeti bedenimizin bakım sürecine göstermiyoruz.

En iyi detoks yöntemlerinden biri terlemektir. Aslında terlemek insan bedeninin klima sistemidir. Özellikle enfeksiyonel hastalıklara maruz kaldığımızda yüksek eforla spor yaptığımızda ya da sıcak bir yaz havasında terleriz çünkü vücut ısımızda normalin üzerinde bir artış doğar, insan bedeni bu ısı artışını soğutabilmek için ter mekanizmasını devreye sokar. Bazen de hamam kültürümüze bağlı olarak ter atarız. Bu terleme yöntemi deri hücrelerine yakın bulunan toksinlerin atılımı için mükemmel bir yoldur.

Unutulmamalıdır ki deri de vücut organlarından biridir. Terleme esnasında insan bedeninde bulunan ve suda çözünebilen özellikteki toksinlerin vücuttan atılımı söz konusudur. Ayrıca vücutta bulunan fazla suyun, ödemin ve gerginliğin azaltılması gerçekleşir. Böyle bir terlemeden sonra susarız, acıkırız ve iyi bir uyku uyuruz. Kısacası sağlık buluruz.

Kanser hastalarına terleme tavsiyesi özellikle yapılmalı. Bedenlerini sürekli canlı ve sağlıklı tutabilmak için buna ihtiyaçları vardır. Kanser hastaları gerek psikolojik gerekse medikal ilaçların kullanımından dolayı bedensel olarak ağır bir baskı altında olurlar. Taşıma kapasitesi sınırlı olan bedenimiz kimyasal ilaçların yoğun uygulanmasından ötürü sırf bu yüzden farklı sorunlar da yaşayabilmektedir.

Detoks Kanser Hastaları İçin Çok Önemlidir

Detoks insanlar için özellikle kanser hastaları için oldukça önemlidir. Kemoterapi gören hastalara doktorları tarafından çok su içmeleri önerilir. Hasta bu tavsiyeye uyarak yeni bir su ve böbrek yükü ile karşı karşıya kalır. Hastalara çok su içilmesi tavsiyesi ağır kimyasal ilaçların vücuttan uzaklaştırılması ve gereksiz yükün atılması içindir. Peki damar yolu ile verilen ağır kimyasal ilaçlar böbrek ve mesane boyutuna iniyor mu ki çok su içmek bu meseleyi çözebilsin. Kaldı ki toksin dediğimiz birikim vücudun her noktasındadır. O zaman izlenmesi gereken yol haftalık terleme programları olmalıdır. Çünkü bu şekilde bir terleme insan bedeninde her noktada gerçekleşmektedir. Bunun dışında vücutta bulunan bir çok kimyasal faktör ve radyasyon terleme sayesinde hızla atılabilir. Bir akciğer röntgeni çektirildiğinde dahi hemen o gün bir terleme gerçekleştirilmeli ki alınan radyasyon uzaklaştırılabilsin.

Terlemek değil terleyememek bir sorundur. Bazı insanlar terlememek ve kötü kokmamak adına bazı ilaçlar ve deodorantlar kullanarak sağlığını riske etmekteler. Vücuttan çıkan kötü kokunun aslında iyi metabolik süreç olduğunu kabul etmezler. Toksinler ve zararlı kimyasal bileşikler kendilerini koku olarak gösterirler. Herkesin özellikle hastaların arasıra da olsa çıplak ayakları ile toprakta 10-15 dk yürümesi ve vücutta biriken biyoelektriği toprağa akıtması da faydalıdır. İnsan bedeni çeşitli nedenler ile gereğinden fazla biyoelektrik yüklenir. Bunun en iyi çözümü elektriği çekme özelliğinden dolayı hafif nemli topraktır.

Diğer önemli detoks noktamız sindirim sistemimizdir. Özellikle bağırsaklarımız. Günlük gıda tüketimimiz midede parçalandıktan sonra bağırsağa aktarılır, midede sindirilemediğinden bazı bölümler bu organ tarafından sindirilir ve en sonunda atılım bu organ tarafından gerçekleştirilir. Bağırsaklarımızda bulunan faydalı bakteriler bağırsakların kasılma özelliği ile birlikte gıdaların daha da inceltilmesi ve dışkı kıvamına gelmesinde de rol oynarlar. Ancak bağırsaklarımız aynı zamanda bir çok zararlı bakteri açısından da zengindir. Bu yüzden insan dışkısı mikrobiktir. Normal bir bağırsak çalışması ortalama günde bir kez gerçekleşir. Ancak beslenme çeşitliliğine ve bağırsak tembelliğine göre dışkılama alışkanlığı bazen 10 güne kadar uzayabilir. Özellikle aşırı stresli insanlarda ortalama 3 ile 7 gün arasında izlenmiştir. Sağlıklı bir beden için bağırsaklarımıza günde bir kez çalışması ve arasıra bağırsak detoksu yapan gıdalar kürü uygulaması gerekmektedir.

Akşamları yatmadan önce bir tabak yoğurt yemek laktik asit açısından zengin olduğundan dolayı hem gece uykusuna hem de sabah bağırsak faliyetlerine katkı sağlar. Yoğurtta bulunan laktik asit bağırsaklarımızda bulunan faydalı bakteri ortamını zenginleştirerek fayda sağlar.

En kolay anlaşılır tarifi ile vücuda ağız, akciğer ve deri yolu ile giden zararlı maddeleri vücuttan uzaklaştırmaktır. Bu maddeler en çok sindirim kanalından besin maddeleri ile vücuda girer. Tahıl, meyva ve sebzelerin dış yüzlerinde bulunan, ayrıca topraktan aldıkları kimyasal toksinler ve tarım ilacı atıkları, soluduğumuz hava içinde bulunan endüstri dumanı, eksoz dumanı sigara dumanı gibi çok çeşitli zararlı maddeler vücutta zehirleyici (toksik) etki yaparak hücre içindeki yapılarda bozulmaya ve başta kanser olmak üzere çeşitli hastalıkların oluşmasına neden olurlar.

Bunların vücutta biriktiğine dair öncü belirtiler, tekrarlayan baş ağrıları, kronik yorgunluk, ve güç-kuvvet kaybıdır.

Vücudumuz, bu zararlı maddelere karşı savunmasız değildir. İmmun sistem de denilen bağışıklık sistemimiz ve özellikle karaciğerimiz, bunları su içinde çözerek vücuttan atılmasına, ayrıca barsaklar bazı zararlı maddeleri emilmeden, böbrekler ise bu maddeleri kandan filtre ederek dışarı atılmasını sağlarlar. Ancak özellikle detoks ta en önemli rolü oynayan karaciğer ve barsakların da iyi çalışmaları için içlerinde biriken zararlı maddelerden temizlenmeleri gerekir.

Vücutta biriken bu zararlı maddeler bazı sebze, meyva ve besinlerde yoğun olarak bulunan antioksidan maddelerle nötralize edilerek vücuttan atılırlar. Bu maddelerle beslenme yanında yapılacak yaşa uygun spor aktiviteleri ile daha iyi sonuçlar alınabilir.

Medikal Tedaviler

Kanser tedavisinin olmazsa olmazı olan bu kural tedavide ön planda yer alır. Ameliyat, kanser dokusunun vücuttan uzaklaştırılması için esastır.

Kemoterapi ve/veya radyoterapi, ameliyat öncesi ve/veya ameliyat sonrası uygulama şeklinde yapılır. Bu uygulamalarda hastanın ameliyat olabilirliği yani ameliyat riskleri, hastanın fiziksel durum özellikleri, tümörün tam lokalizasyonu, metastaz yapıp yapmadığı, devamlı ve periyodik aralıklarla incelenir ve tedaviler bu kriterlere göre düzenlenir.

Cerrahi tedavisi mümkün olmayan hastalarda ise tümör özelliklerine göre sadece kemoterapi ve/veya radyoterapi yapılmasına karar verilir.

Hijyen ve İnfeksiyon

Öncelikle hijyen konusunu bedensel hijyen ve ortam hijyeni olarak iki bölümde incelemek gerekir. Bedensel hijyen, ağızdan başlar. Ağız sağlığı kanser hastalarında özel önem taşır.

Bunun nedeni , bağışıklık sistemi zayıflamış olan hastayı ağızdan başlayıp bütün sindirim sistemini etkilemesi olası olan infeksiyonlardan korumaktır.

Bu nedenle ağızdaki çürük dişler tedavi edilmeli, varsa diş eti hastalıkları diş hekimine danışılarak tedavi edilmelidir. Hastanın takma dişi veya diş protezi uykudan önce çıkarılmalı, eczanelerde kutu ile satılan muayene eldiveni giyilerek kendi diş fırçası ile fırçalanıp iyice durulanmalı ve her gün yıkanan kapaklı bir cam içinde muhafaza edilmelidir.

Hastanın diş fırçalaması günde en az iki defa yapılmalıdır. Hastaya mümkün olduğunca sık duş aldırılmalı , bunu kendisi yapamıyorsa yardım edilmeli, özellikle genital ve anal bölgeler antibakteriyel sabunlarla yıkanmalı , gerekli ise hijyenik hasta petleri kullanılmalı, yatak çarşafları da sık sık değiştirilmelidir.

Duş alma imkanı kısıtlı veya aralıkları uzun ise, madeni bir kap içine ılık su ve dezenfektan sıvı sabun konularak bir havlu ile vücut temizliği yapılır ve hasta kurulanır , temiz çamaşır ve giysileri giydirilir.

Özellikle ameliyat olmuş, kemoterapi ve radyoterapi alan hastalarda immun sistem değişik ölçülerde zayıflar ve hastalar infeksiyon hastalıklarına karşı savunmasız hale gelerek kolayca infekte olabilirler. Bunu önlemek için, yemekleri evde pişirilmeli, odası her gün temizlenmeli ve havalandırılmalı, kullandığı eşyalar yıkanmalı veya sık sık silinmeli, ziyaretçilerle el ve yüz teması önlenmelidir.

Temizlik ve Hijyende Dikkat Etmemiz Gerekenler

  • Kanserli hastaların evlerinde mutlaka herkes tarafından tuvalet kağıdı kullanılmalı.
  • Hastalar toplu kullanım alanlarında bulunan, örneğin marketler, hastaneler, asansörler, işyerleri, umumi tuvaletler, otobüs ve taksiler gibi kapı kolu bulunan her noktada bir peçete kullanmalılar.
  • İnsanlar tarafından en sık kullanılan şeylerden biride paradır, dolayısı ile sıkça el değiştiren bir materyal olduğundan mikrop ve virüslerin yayılması için önemli bir yoldur.
  • Kanser hastalarının tüm infeksiyonel hastalıklardan korunabilmesi için ağız ve burun maskesi tercih edilebilir. Dışarıdan bakıldığında hastada rahatsız edici bir görüntü sanki bulaşıcı bir hastalık taşıyormuş hissi uyandırabilir. Lakin amaç diğer insanları değil bizzat hastanın kendisini etrafındaki insanlardan korumaktır. Ve bu konu, hasta etrafındaki insanlara böyle anlatılmalıdır.
  • Unutulmamalıdır ki, medyada kanser tedavisi gören ama infeksiyondan kaybedilen bir çok vaka örneği bulunmaktadır. Buda özellikle kanser hastalarının olası infeksiyonlardan neden korunması gerektiğinin açık bir göstergesidir.

Uyku Düzeni

İdeal olan hastanın ihtiyacına göre 7 veya 8 saat derin uyku uyumasını temin etmektir. Bilindiği gibi uyku, başta beyin olmak üzere hücre ve dokuların dinlenmesi, kendini yenilemesi ve iyileşmesi için gereklidir. Ancak, uykuya zemin hazırlayıcı fiziki aktiviteler ihmal edilmemelidir.

Hasta yürüyebiliyorsa kendi kendine veya refakatle gün içinde çeşitli defalar yürütülmelidir. Bu işlem hem kalp ve dolaşım sistemi sağlığını koruyacak, akciğer oksijenlenmesini arttıracak, kas gerginliğini ve uyku için gerekli olan yorulmayı sağlayacaktır.

Bunun dışında hastanın rahat uyuması için rahat bir yatak ve sessiz bir ortam sağlanmalı, gerektiğinde herhangi bir sorun için uyanan hastaya yardım edebilecek bir düzen kurulmalıdır. İnsan bedeni gün içerisinde iki periyotta çalışır, bunlar gece ve gündüz olarak değişir.

Aslında dünyada yaşayan tüm canlılarda da bu periyot geçerlidir. Gece dediğimiz zaman diliminde tüm canlılarda büyüme gerçekleşir. Hemen hemen tüm hormonlar gece aktif olur. Özellikle büyüme hormonlarımız ve melanin hormonumuz.

Dünyada Her Şey Gece Büyür

Dünyada her şey saç, tırnak hücrelerimiz, bitkiler ve doğa sadece gece büyür. Bu büyüme sürecinde insanlarda geceleri hastalıklar daha hissedilir olur ve geceleri dertler azar diye bir mantık gelişir.

Canlıların gece büyüme modunda oluşu bir enerjinin de açığa çıkmasını sağlar. Bu yüzden insanlar da kalp krizi, ani ölümler ve bir çok bedeni sorunlar %80 oranla gece dediğimiz zaman diliminde gerçekleşir. Depremlerin %80’i dahi dikkat edilirse gece gerçekleşir. İnsanlar sabah uyandıklarında yeniden dünyaya gelmiş gibi bir his duyarlar. Bunun nedeni gündüz harcanan enerjinin, yorgunluğun, yıpranmanın gece uykusu ile yeniden hayat bulmasıdır.

Gece olayı sabah güneşin doğuşu ile biter. O saate kadar yani gün doğumuna kadar olan gece saatlerinin her bir diliminde organlarımızın mutlaka biri kendisini yenilemekte ve yeni bir güne hazırlamaktadır. Bu işlem yaklaşık gece 22:30 ile gündoğumu arasında gerçekleşmektedir. Dolayısı ile bu zaman dilimi mümkün olduğunca iyi bir uyku ile geçirmek, sağlıklı olabilmenin temel kuralıdır.

Fiziki Aktiviteler

Tüm kanser hastaları özellikle çoğunluğu teşkil eden ameliyatlı hastaların kemoretapi ve/veya radyoterapi alsın veya almasın, ameliyat sonrası normal fiziki aktivitelerine dönebilmeleri için cesaretlendirilmelidir.

Normalde günlük bedensel aktiviteler kasları zayıflamaktan korumakta ve kas pompasını desteklemektedir. Bunun yanında yapılabildiğince derin nefes alıp vermek hem göğüs kafesi kasları ile diyaframı çalıştırmakta, hem de göğüs boşluğu içindeki negatif basınç dalgalanmaları ile kanın kalbe dönüşünü kolaylaştırmaktadır. Derin nefes alıp verme hareketleri aynı zamanda akciğerlerdeki alveol denilen minik hava odacıklarının açılarak kanın daha iyi oksijenlenmesini sağlar ve akciğer elastikiyetini arttırır.

Bu nedenle hastanın özellikle nekahat döneminde önce yatakta yapılan bisiklet pedalı çevirme hareketleri sonrasında temiz havalı ortamlarda yürütülmesi, bu esnada kollarda yapılacak dairesel ve dikey yönde hareketler, mekik çekme hareketleri, fiziksel imkanlar dahilinde aerobik hareketler, günde birkaç defa tekrarlanarak daha önce de belirttiğimiz gibi iyi bir uykuya da zemin hazırlarlar.

Fiziki Aktivite Şekil ve Çeşitleri

Uzun yatak tedavisi gören Akciğer hastalarını, günde bir kez yatakta oturur vaziyete getirerek, sırt kısmına hafif dokunuşlarla vurarak akciğerleri uyarmak gerekir. Birde yatak hastalarını arada bir sağına ve soluna çevirerek yatış pozisyonlarının değiştirilmesinin özellikle yatak yaralarının oluşmaması adına katkısı vardır.

İnsan bedeninde bulunan kaslar, özellikle bacak kasları, yatan hastalarda kas erimesi olarak ortaya çıkabilir. Bu tip hastalarda bacaklarda dizlerden aşağı olan kaslara günlük masaj uygulanması gerekir. Bu masaj bacakları sıkarak yada ezerek değil, yukarıdan aşağı, aşağıdan yukarıya yapılmalıdır. Bu sayede alt bacak kaslarının erimesini engelleyerek uç bölgelerde bulunan toplar damarların daha rahat çalışması ve dolaşımı desteklemesi sağlanır.

Bu masajlar ayak alt tabanları ve parmak uçlarına kadar uygulanabilir. İnsan bedeninde hareketsizliğe bağlı en tehlikeli kas erimesi sırt ve bel kaslarında gelişir. Omurgayı ve insanı taşıyan kaslar bu bölgelerde bulunur. Rutin olarak yapılacak olan sırt ve bel masajları özellikle Aroma Terapik yağlar ile uygulandığında kaslara kuvvet ve canlılık verecektir. Yatan hastanın sorunu sadece hastalığı olmayıp yatmaya bağlı gelişen kas zafiyeti ve iç organ tembelliği olarak ele alınmalıdır.

Psikoloji

Ülkemiz koşullarını göz önüne aldığımızda kanser hastalarının bir bölümü kansere yakalandığını bilmemektedir, kalan bölümü ise kanser olduğunu bilmekte veya en azından ‘hissetmektedir’.

Yapılan çalışmalarda kanser hastalarında %50 ye yakın bir oranda ruhsal bozukluklar saptanmıştır. Bunlar arasında sosyal uyum güçlükleri veya bozuklukları, panik bozukluklar, depresyon, kişilik değişiklikleri, alkol veya uyuşturucu maddelere yönelme, gelecek (çocuklar, evlilik, kariyer) korkusu, ölüm korkusu sayılabilir. Her şeyden önce hem hasta, hem de yakınları içine düşülen bu durumun neden başlarına geldiğini düşünmek gibi faydasız, üzücü, yıpratıcı ve moral bozucu bir ruh hali içine girmemeleri gerekir.

Tedavi gerekli ise profesyonel yardım almak yani psikiyatri uzmanı ve olasılıkla onun vereceği ilaçlardan yararlanmak, özellikle ameliyat sonrası, kemoterapi ve radyoterapi dönemlerinde gerekli olabilir. Tedavi dönemlerinde ortaya çıkabilecek olumsuzluklar; ağrı, bulantı ve kusmalar, saç dökülmesi fiziki güçsüzlükler, ancak hasta yakınlarının hasta yerine kendini koyma (empati) , hastaya sevgi ile yaklaşma ve moral verme gibi olumlu davranışları ile yumuşatılarak önlenebilir.

Hastaya yapılacak telkinlerle yaşanılan müddetçe yaşama şevkini ve umudunu kaybetmemesi, yaşanılan olaylara olumlu gözle bakması, dünyada daha kötü şartlarda yaşayanlar bulunduğu anlatılmalıdır. Bunlar dışında kendisi yapamıyor ise vücut temizlik ve bakımı günlük olarak uygulanmalıdır.

Diğer taraftan, yurdumuzda yaygın bir davranış olan hasta ziyaretleri gerekirse hijyenik ve psikolojik mahzurları nedeni ile kısıtlanmalı , kaçınılmaz olan ziyaretlerde hastaya hastalığını hatırlatacak olumsuz konuşma ve sohbetler ziyaretçilerle ön konuşma yapılarak önlenmeli, ziyaretler kısa tutulmalıdır.

Unutulmamalıdır ki insan beyni neye inanır ise kendi bedeni o yönde aynı paralelde hareket eder. İyileşeceğine gerçekten inanan bir insanda tüm hormonları ve salgı bezleri bu motivasyonu destekler ve tedavi sürecini olumlu etkiler. Dünyada yapılan birçok araştırmada tespit edilmiştir ve bu duruma ‘Beynin İyileştirici Gücü’ adı verilmiştir.

Örneğin çok sağlıklı bir insana yanlış bir teşhis sonucu kanser tanısı konsa ve bu teşhis kendisine söylense bu insanın ilerleyen günlerde ne hale gelebileceğini tahmin etmek çok zor değil. Çünkü beyni kendisinin kanser olduğuna inandırıldığı için önce groki duruma düşme sonrasında bazı umutsuzluklar, mücadele yöntemleri araştırmaları ve çöken bir psikoloji sonrası zaten birçok bedensel sorun gerçekleşebilir. Hatta gerçekten kanser bile olabilir.

Kanserli Hasta Psikolojisi

Şimdi birde kanserli bir hastaya bu teşhisin yanlış konduğuna ve kanser olmadığını söylediğimizi düşünelim. Büyük bir mutlulukla bu yanlışlığa sevinecek aslında hasta olmadığını düşünerek yeniden hayata sarılacak ve hiç olmadığı kadar hayatın güzel yönlerini görecektir. Ve bu da o insanın aslında kanserinin iyileşebilmesi için gerekli bir ortama sokacaktır.

Kısacası insan beynine neyi empoze ederseniz bedeni de o yönde etkileyebilirsiniz. Böyle bir beynin nasıl hareket ederek bedenide etkileyebildiğine bir örnekte şöyle verilebilir: Kişinin yüksek tansiyon şikayeti ile Acil’e kaldırıldığını düşünün. Acil’e gelmeden önce tansiyonu 25’dir ve oldukça tedirgin, psikolojisi bozulmuş ve ne yapacağım şimdi ben telaşı içerisindedir.

Acil de bulunan hemşire hastanın tansiyonunu ölçer ve doktora bildirir, hasta bütün bu olanları pür dikkat seyreder. Hastaya biraz uzanması gerektiği söylenir, bir sorun yok denir.

Hastalar psikolojik olarak kendilerini hastaneye attıklarında otomatik olarak %30 rahatlamadan dolayı aslında iyileşme eğilimine girerler. Hemşire, hastanın tansiyonunu tekrar ölçer ve doktora dönerek ‘Doktor Bey hastanın tansiyonu 13’e düşmüş’ diye seslenir. Hasta yine olup biteni pür dikkat izlediği için , aslında 13’e düşmemiş tansiyonu bu kelimeleri duyduktan sonra kendiliğinden tansiyon 13’e oturur. Çünkü yüksek tansiyon hastalarının telaş-korku ve panik halleri her zaman tansiyonun yükselmesinde yada düşmemesinde rol oynar.

Bütün bunlardan anlaşılacağı üzere asla kanser hastalarında da psikoloji göz ardı edilmemelidir.

Oksijen Faktörü

Dünyada yaşamın kaynağı oksijendir. İnsanlar çoğu zaman nefes aldığının, aldığı her nefeste vücuduna oksijen taşıyarak yaşadığının farkında değildir. Nefes almak ve vermek anlık bir bedeni refleks gibi muamele görür ve yeterince önemsenmez. Nefes ile aldığımız oksijenin değerini kirli bir havada, suya düştüğümüzde ya da nefesimizi birkaç dakika tuttuğumuzda daha iyi anlayabiliyoruz.

Oksijensiz kaldığımız beş dakika içerisinde yaşam yitirilebilir. Peki bu kadar önemli olan oksijenin kendisine göre bir kalite sorunu yok mudur? Oksijen oksijendir her yerde aynıdır diye düşünemezsiniz. Ne kadar kaliteli oksijen solursak o derece vücudumuz ve organlarımız olumlu yönde etkilenir. Bol miktarda soluduğumuz oksijen, vücudun oksijen taşıma kapasitesini yükselterek bütün organlarımıza ulaşır ve hayat verir. Yani oksijene ihtiyaç duyan tek organımız akciğerlerimiz değildir. Aslında akciğerlerimiz vücudumuzun tamamının ihtiyaç duyduğu oksijeni alan, sentezleyen , kan yolu ve hücreler ile tüm organlara ulaştırılmasını sağlayan organımızdır.

Akciğerlerimiz üzerinden tüm organ ve dokulara gönderilen oksijen ne kadar bol ve kaliteli ise o bedende kanser hücrelerinin büyüme ve yayılma olasılığı o derece azalmaktadır. Kanser hücrelerinin iyi oksijenlenen organ ve dokularda gelişemediğine dair birçok yayın bulunmaktadır. Günümüzde kanser hastalarının hepsini çam ormanlarına çıkartarak bol miktarda oksijen almaları sağlanamayabilir.

Kanser Hastalarının Ortamı Havalandırmada Dikkat Etmesi Gerekenler

  • Hasta küçük ve dar odalarda tutulmamalıdır,
  • Hasta odası günde iki kere havalandırılmalıdır,
  • Hasta odası fazla insan ile paylaşılmamalıdır,
  • Hasta odalarında canlı çiçek bulundurulmamalıdır,
  • Hasta odasında klima kullanılmamalı, kullanılıyor ise haftalık klima filtreleri temizlenmelidir. Klimalar havada bulunan nemi emerler, bu emme esnasında odada soluma yapan insanlardan, havaya karışabilen virüs ve mikropları da nem yolu ile filtreye çekerler. Daha sonra çalıştırıldığında ise oda içerisine yayarlar. Her ziyaretçiden sonra odalar havalandırılmalı ve dezenfekte edilmelidir.
  • Kanser hastalarının odalarının çok sıcak olmamasına özen gösterilmelidir. Mikrop ve virüsler sıcak ortamlarda canlılık kazanır ve yayılma riski yüksektir.
  • Hafif serinlikte, sade ve açık renklerden oluşan bir oda tercih edilmelidir. Ayrıca ozon terapi ya da hiperbalik oksijen uygulaması ile kanser hastalarına bol miktarda ve kaliteli oksijen verilebilmesi mümkündür.

Dünyada uygulanan bu yöntem artık ülkemizde de uygulanmaktadır. Uzmanlar tarafından uygulandığı sürece kanser tedavisi sürecini oldukça olumlu yönde desteklediği bilinmektedir.

Ozon Terapi : minör, majör, rektal ve nazal ozon gibi değişik yöntemler ile hastalığın bulunduğu bölge , organlarının konumuna göre çok yönlü yapılabilmektedir.

Temelde kanser tedavisi gören bir hastanın oksijen alması için en kısa ve zahmetsiz yol bir ozon terapistinden destek almaktır.

Beslenme

Hastanın beslenmesi öncelikle ağız yolu ile sağlanmalıdır. Bu hem fizyolojik olması hem de hastanın yemek yeme gibi sosyal bir aktiviteden uzak kalmaması için imkan nisbetinde sürdürülmelidir. Azalmış besin alımı olan hastalara yapılacak uygun beslenme önerileri ile ağızdan alım arttırılabilir.

Öncelikle meyve ve sebze ağırlıklı diyet ve işlenmemiş tahıl ürünlerinin alımı teşvik edilir, hayvansal yağ oranı yüksek, şekerli, işlenmiş tahıl ürünleri ve kırmızı et tüketiminde kısıtlama önerilir. Her dışkılamadan sonra bir bardak sıvı tüketilmeli, sıvı alımı yeterli olmalı ve yemek dışı zamanlarda yapılmalıdır.

Bulantı ve kusması olan hastalara tolere edebildiği kadar küçük porsiyonlarda besin verilmelidir. Kokmayan yiyecekler yenilmesi ve çevrenin de kokusuz olmasına dikkat edilmelidir. Asitli ve tuzlu gıdalardan uzak durulmalı, süt verilmemelidir. Yemeğin küçük tabaklarda ve şık sunumu, iştahsız hastalarda faydalı olabilir. Yeterli beslenmeyen hastalara eczanelerde bulunabilen mama şeklindeki gıdalarla takviye yapılmalı, doktor önerisi ile multivitamin tabletleri alması sağlanmalıdır. Kabızlığı olan hastalara sıvı alımı ile birlikte posalı besin ağırlıklı yiyecekler verilmelidir. Yemek öncesi ve sonrasında ağız hijyenine dikkat edilmelidir.

Kanser Hastalarına Beslenme ve Diyet Önerileri

Burada sizlere oldukça anlaşılabilir ve kolay temin edilebilir bazı önerilerde bulunacağız. Aslında herkesin yaşı, kilosu, mesleği, cinsiyeti ve benzeri nedenlerden dolayı belirli bir beslenme programı uygulaması sağlıklı ve zihinde yaşam adına doğrudur.

Hastaların, özellikle kanser hastalarının belirli bir diyet programı uygulamaları, gerek hastanızın tedavisi süresince gerekse aldıkları medikal veya alternatif tedavilerin daha etkili olabilmesi adına gereklidir. Beyin tümörleri grubu dışında kalan tüm kanser hastalarının diyet programı uygulaması faydalı olur.

Kanser tedavisinde aç kalmak, tok olmaktan daha önemlidir. Sağlam hücrelerimizin aç kaldığımız sürelerde kendilerini daha hızlı yenileyebildiği ve daha güçlü hücre yapısı oluşturabildiği yapılan araştırmalarda da ortaya çıkmıştır. Yani çok yemek yeme mantığı yanlış, az fakat vitamin ve mineral açısından zengin beslenmek doğrudur.

  • Fazla kalori alımının hücrelerimiz ve karaciğerimiz üzerinde olumsuz etkilerinin söz konusu olduğu yapılan araştırmalarla da görülmüştür.
  • Hastalarımızın odasında canlı çiçek ve cep telefonu gibi şeyler bulundurmayın. Sürekli klima çalıştırmayın. Aşırı sıcak oda ve yatak kullanmayın.
  • Gece saat 23.00 ile sabah 07.00 arasında uyumalarına özen gösterin.
  • İlaç kullanan hastalarınızı 2-3 günde bir mutlak yıkayarak, beden temizliği yapmaya, haftada birde terletmeye özen gösterin. Masaj gerektiren yatan hastalara, eklem ve kaslarına yine yattıkları yerde yumuşak masaj ve eklem hareketleri günlük olarak uygulayın.
  • Yatan hastalarımızın, günde bir kez de olsa yarım saatliğine oturur vaziyete getirmeye çalışın.
  • Yatan hastaların dolaşımı yavaşladığı için bacaklardan yukarı doğru masaj yaparak, ayaklarına arada bir kalp hizasından yukarıya kaldırarak dolaşımı rahatlatın.
  • Ayak başparmakları ve taban altına masaj yapın, her masajda ayakaltını biraz kolonya ile temizleyerek uyarın.
  • Kabızlığı olan yatan hastanın, karın bölgelerine halis zeytinyağı ile hafif masajlar uygulayın, ısıtılmış, sıcak havlu ile kapatın.

Kanser Diyetinde Uzak Durulması Gereken Bazı Gıdalar

• Tüm turşu çeşitleri, salamura gıdalar
• Konserve gıdalar, sosis, salam, sucuk gibi ürünler
• Çiftlik tavuğu, çiftlik yumurtası, kırmızı et ve sakatat çeşitleri
• Hazır meyve suları, kolalı içecekler, çeşme suyu, hazır çorbalar
• Alkol, tütün gibi ürünler
• Ağır yağda pişirilmiş ürünler
• Margarin, hazır ayran, yoğurt, süt vb…
• Beyaz ekmek, hazır tatlılar, pastalar
• Direk kömür ya da odun ateşinde yapılan ızgaralar
• Tuz, şeker, beyaz un, acılı baharatlar
• Isırgan otunun yemeği

Kanser Hastalarına Tavsiye Edilen Bazı Gıdalar

• Hazır su, kaynak suyu, hoşaf suyu, taze sıkılmış meyve suları, blenderden geçirilmiş taze meyve suları.
• Çavdar, kepek, mısır ekmeği.
• Esmer pirinç, nohut, soya fasulyesi, mercimek gibi doğal tahıl ve bakliyat ürünleri.
• Balık eti, dana eti, kuzu eti, köy yumurtası(akı).
• Doğal süt, keçi peyniri, doğal yoğurt, kefir.
• Zeytin yağı, soya yağı, fındık yağı, tereyağ.
• Taze sebze ve meyve, haşlanmış patates.
• Roka, maydanoz, brokoli, havuç, mor lahana, turp ve soğandan oluşan salata çeşitleri.
• Ceviz içi, fındık içi, hurma, kayısı(gün kurusu), kuru incir, kara üzüm, dut kurusu, erik kurusu gibi gıdaların günlük diyete dağıtılması.
• Yeşil çay, siyah çay(şekersiz ilk dem), kuşburnu çayı, nane-limon çayı, maden suyu.
Kullanılması tavsiye edilen bu ve benzeri gıdaların, kendi isteğinize göre bir programa dağıtabilir, uygulayabilirsiniz.

Aşağıda birkaç örnek tablo oluşturulmuştur:

Sabah 9.00 kahvaltı:
• çavdar ekmeği (1 dilim)
• bir parça keçi peyniri
• bir yumurta akı
• istediği kadar zeytin(yeşil)
• ceviz içi (2 adet)
• kayısı (2 adet)
• kuru üzüm (1 yemek kaşığı)
• taze sıkılmış portakal suyu

Öğle yemeği 13.00:
• salata (tavsiye edilen yiyecek grupları ile yapılmış )
• bir adet patates haşlanmış
• bir balık
• bir dilim ekmek
• yemek sonrası maden suyu
• öğün arasında bir adet meyve…

Akşam yemeği 19.00:
• bakliyat çeşitlerinden 1 tabak
• roka, maydanoz gibi yeşil grup salata
• bir dilim ekmek
• kuru incir (2 adet)
• hurma (5 adet)
• yemek sonrası maden suyu
• yemekten sonra bir adet meyve.

Yatmadan önce bir tabak doğal yoğurt, öğünler arasında yeşil çay, siyah çay, kuşburnu çayı,